Takvime bakarsak bahar geldi. Ama camdan dışarı baktığımda gri bulutlar, ara ara yağan yağmur ve kararsız bir gökyüzü görüyorum. Hani kuş cıvıltıları? Hani güneşin içimizi ısıtan sıcağı? Baharın gelişi takvimle değil, havayla hissediliyor bence. Ve şu sıralar o hissiyat biraz eksik.
Bahar denince akla çiçekler, taze bir enerji, uzayan günler geliyor. Doğa canlanıyor evet ama bizler hâlâ battaniyelerden çıkmak istemiyoruz. Bazıları bu durumu “bahar depresyonu” diye adlandırıyor. Ama bana sorarsanız, bahar depresyonunun asıl sebebi baharın bir türlü tam anlamıyla gelememesi.
Havaların dengesizliği, güneşin bir var bir yok oluşu, insanın ruh hâlini etkiliyor. Güneşli günlerde daha motive hissediyoruz, bir anda “Haydi dışarı çıkalım!” diyebiliyoruz. Ama kapalı havalarda her şey ağırlaşıyor sanki. Bu yüzden insanlar enerjisini toplayamıyor, içine kapanıyor, mutsuz hissediyor.
Bu bir zayıflık değil, insan oluşumuzun bir parçası. Doğayla uyum içinde yaşarken, onun dengesizliği bizi de etkiliyor. Ama kendimize biraz anlayış göstererek, küçük rutinlerle bu dönemi daha kolay atlatmak mümkün. Kısa yürüyüşler, sevdiğimiz müzikler, belki de sadece bir fincan sıcak kahveyle kendimize iyi davranmak bile yeterli olabilir.
Unutmayalım ki doğa gibi biz de geçiş halindeyiz. İçimizdeki bahar, dışarıdaki güneşle birlikte filizlenecek. O zamana kadar, içimizin kışını da olduğu gibi kabul edelim.
Sevgiyle kalın!