Sıfatlar, birini tanımlarken sık sık kullandığımız sözcüklerdir. İnsanları ve olayları anlamlandırırken başvurduğumuz sıfatlar, çocukluk döneminde kimlik gelişiminin temel yapı taşlarından biri haline gelebilir.

Hepimiz hayatımızın bir döneminde başkaları tarafından benzer sıfatlarla etiketlendik. Kimi zaman “uslu”, kimi zaman “yaramaz” kimi zaman "çekingen" olarak adlandırıldık. Peki, bu etiketler sadece birer tanım mıydı, yoksa kimlik gelişimimize yön veren kalıplara mı dönüştü?

Etiketler, bireyin kimlik gelişimi üzerinde derin etkiler bıraktığını söyleyebilirim.

Çocuklar, kendilerini tanımlarken çevrelerinden gelen geri bildirimleri referans alıyorlar. "Sen yaramazsın", "Sen çok akıllısın" veya "sen erkeksin ağlayamazsın" gibi tanımlamalar, çocuğun kendisi hakkındaki algısını şekillendiriyor ve bazen de sınırlayıcı inançlara dönüşebiliyor.

Özellikle olumsuz etiketler, öğrenilmiş çaresizliği tetikleyebildiği gibi çocuğun potansiyelini gerçekleştirmesinin önüne geçebilir. Öte yandan olumlu gibi görünen etiketler bile çocuk üzerinde baskı yaratabilir. “Akıllı çocuk” etiketi, hata yapmanın kabul edilemez olduğu inancına yol açabilir ve bu da kaygı bozukluklarına sebep olabilir.

Aslında bizlere atfedilmiş sıfatlar dönem dönem değişebilir, bir etiket gibi üzerimizde taşımamamız gerektiği vurgusu yapılması gereklidir.

Bu yüzden çocuklara belirli bir sıfat yüklemek yerine onların davranışlarını tanımlamak ve gelişimlerini destekleyici bir dil kullanmak çok daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.

Örneğin, "Sen çok çalışkansın" yerine "Bu görev için çok çaba sarf ettin" demek, çocuğun kimliğini bir sıfata indirgemeden olumlu geri bildirim almasını sağlar. Çocuklar, bir sıfata sığmayacak kadar gelişime açıktır.

Kimlik gelişimi esneklik gerektiren bir süreçtir. Çocuklara farklı roller, deneyimler ve duygular yaşayabilecekleri bir alan tanımak, onların kendilerini keşfetmelerine yardımcı olur.